Hattuşaş antik kenti - Çorum, Boğazkale
Çorum’un güneybatısında, Boğazkale ilçesi sınırları içinde
yer alan Hitit İmparatorluğu’nun başkenti Hattuşa!
1986 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınan Hattuşa,
Hititler’in başkenti olarak Anadolu’da yüzyıllar boyunca önemli bir merkez
olarak konumlanmaktaydı. Fransız gezgin Charles Texier tarafından 1834 yılında
keşfedildiğinde Hattuşa Antik Kenti kaybolan önemini bir anda yeniden
kazanmıştı. 1906 yılında kazıların başlamasıyla, bu antik kentin MÖ 2.bin
yılında Anadolu ve Kuzey Suriye’de hakimiyet kuran Hitit devletinin başkenti
olduğu anlaşıldı. Hattuşa Antik Kenti’nde bulunan çivi yazılı tablet arşivler
de UNESCO Dünya Belleği Listesi’ne girdi. Bu tabletlerde ¨Bin Tanrılı Şehir¨
olarak söz edilen Hattuşa Antik Kenti dünya mirası olarak tescillenerek hem
Çorum’un hem de ülkemizin en önemli arkeolojik alanlarından biri haline geldi.
1988 yılında Boğazkale ve Alaca ilçelerini kapsayan 2634
hektarlık alan Milli Park ilan edildi ve böylece Hattuşa ve Alacahöyükkalıntıları bu bölgenin turizm dinamiğini etkiledi.
Hattuşa’da bugüne kadar binlerce tablet, çoğu günümüze kadar
sağlam durumda gelmiş olan anıtsal kapılar (Aslanlı Kapı, Kral Kapı, Yerkapı),
pek çok önemli saray ve tapınak, devasa boyutlardaki tahıl ambarları ve bazı
bölümleri silinse de Hititlere ait en uzun hiyeroglif yazıyı içeren Nişantepe
Yazıtı gibi pek çok sayıda yapı açığa çıkarıldı. Bu yapılar arasında, kralların
ikamet ettiği Büyükkale Saray Kompleksi, Hitit Büyük Kralı II.
Şuppiluliuma’nın işlerini anlatan yazıtın bulunduğu Hiyeroglifli oda da
bulunmaktadır. Bunun yanı sıra Aşağı Şehir’de yaşayan ülkenin en yüksek
tanrıları olan Fırtına tanrısı Teşup ile Arinna ve Güneş tanrıçasına adanmış
olan Büyük Tapınak da gün yüzüne çıkarılan önemli yapılar arasındadır. 2007
yılında tamamlanan sur duvarı canlandırması da döneme ait kil yapı tarzıyla
türünün nadir örneklerinden biridir.
Bugüne kadar gün
yüzüne çıkarılmış yaklaşık 31 bin adet çivi yazılı tablet bulunmaktadır. Bu
tabletler Türkiye'nin pek çok bölgesinde önemli müzelerde sergilenmektedir.
Bunlar İstanbul’da Eski Şark Eserleri Müzesi ve Arkeoloji Müzesi, Ankara’da
Anadolu Medeniyetleri Müzesi ile Çorum ve Boğazkale Müzeleridir. Akadça ve
Hititçe olan Boğazkale tabletleri kanunları, antlaşmaları ve yazışmaları içeren
devlet arşivi belgelerinden, dini ve edebi metinlerden oluşmaktadır.
Mısır, Babil
ve Mitanni gibi Eski Doğu'nun büyük güçlerinden biri olan Hititler, MÖ 1200
yıllarına kadar Anadolu'nun büyük bir kısmına ve zaman zaman da Kuzey Suriye’ye
hükmettiler. Bu büyük imparatorluğun başkenti olan Hattuşa, Texier tarafından
keşfedildikten sonra, 1893-94 yılları arasında Ernest Chantre’nin önderliğinde
birkaç sondaj çalışmasına ve ilk çivi yazılı tabletler yayınlanana kadarki
dönemde de pek çok bilim adamı ve gezgine ev sahipliği yaptı. 1906 yılında
Müze-i Hümayun Müdürü Osman Hamdi Bey’in de desteğini alan Theodor Makridi Bey
zamanın çivi yazısı uzmanı Assiriyolog Hugo Winckler’i de kazı heyetine alarak
büyük kazıyı başlattı. Kazı çalışmaları sırasında bu alanın Hitit başkenti olan
Hattuşa olduğunu tespit edildi fakat İkinci Dünya savaşı nedeniyle kazı
çalışmalarına ara verildi. 1952’de yeniden başlatılan kazılar halen kesintisiz
olarak Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından sürdürülmektedir.
Bulunan ilk
yerleşim izleri Kalkolitik (Taş) Çağ’a kadar inmektedir. Kesintisiz yerleşime
başlanmasının ise Eski Tunç Çağının sonlarına doğru olduğu keşfedilmiştir.
Bölgenin yerli halkı olan Hattiler bu bölgede bir kent kurmuşlar ve daha
sonrasında Hitit İmparatorluğunun başkenti olacak şehre Hattuş adını
vermişlerdir.
Hitit yazılı
kaynaklarında da bulabileceğimiz bilgilere göre, I.Hattuşili’nin
iktidara gelmesi ile Hattuşa Hititler’in başkenti olmuştu. İmparatorluk
döneminde ise şehir yaklaşık olarak altı kilometre uzunluğunda surlar ile
çevrilmişti. Daha geç bir imar evresinde ise bu surların önüne ikinci duvarlar
örülerek kent daha sıkı bir savunmaya alınmıştı. Bu yeni surlar üzerinde pek
çok anıtsal şehir kapısı bulunmaktaydı. Bu kapıların çoğu ise günümüze kadar
oldukça sağlam durumda ulaşmıştır. Dış yüzeyinde aslan yontuları olan Aslanlı
Kapı ile iç yüzeyinde silahlı tanrının bulunduğu Kral Kapı günümüze ulaşan
önemli yapılardan birkaçıdır. Kentin güney ucunda yer alan Yer Kapı’nın özel
bir rolü olduğu düşünülmektedir. 30 metre yüksekliğinde, 80 metre genişliğinde
oluşturulan toprak setin üzerinden geçen kent surunun ortasında Sfenksli Kapı
yer almaktadır. Bu kapının tam altında ise Hattuşa’nın bugün içinden
geçilebilen tek tüneli bulunmaktadır. 71 metre uzunluğunda ve 3 metre
yüksekliğindeki bu poternden (tünelden) geçilerek sur dışına çıkılmaktadır.
Büyükkale’de direkli galerilerle çevrili avlular, konutlar, depo
binaları ve bir kabul salonuyla birlikte oldukça büyük bir saraya ait
kalıntılar da ortaya çıkarılmıştır. Hattuşa’dan geriye kalan, izlenebilen
yapıların büyük bölümü MÖ 13.yüzyıldan kalmadır.
Hitit metinlerinde sık sık ¨Hattuşa Ülkesinin Bin Tanrısından
bahsedildiğini görürüz. Kuşkusuz bu tanrıların birçoğu imparatorluğun
başkentinde kendilerine bir tapınım yeri edinmişlerdir. Hattuşa’da bugüne kadar
31 yapı tapınak olarak tanımlanmıştır. Bu tapınaklar arasında en büyük dini
yapı olarak kabul edilen Büyük Tapınak ise aşağı şehirdeki konutları ortasında
tek tapınak olarak yükselmektedir. Tapınağın içerisinde bulunan iki kült odadan
dolayı bu tapınağın imparatorluğun en büyük tanrıları olan fırtına tanrısı ile
Arinna’nın güneş tanrıçasına adanmış olduğu düşünülmektedir.
Yukarı şehirde tapınakların ve kraliyet saraylarının yakınında resmi
işlere ayrılmış bazı anıtsal yapılar açığa çıkarılmıştır. Şehrin bu bölümünde,
son Hitit Büyük Kralı II.Luppiluliuma’nın Luvi hiyeroglifleriyle taş üzerine
kazınmış, kendisinin ve babası IV. Tuthaliya’nın yaptığı işleri anlatan iki
büyük yazıt bulunmuştur.
Hattuşa’da son yıllarda yapılan kazılar ağırlıklı olarak şehrin hatta
Hitit devletinin ekonomisine ışık tutmaktadır. İmparatorluk döneminde MÖ
13.yüzyılda tarihlenen şehrin Büyükkaya sırtında, oldukça büyük boyutlara sahip
11 yeraltı siloları bulunmuştur.
Hitit İmparatorluğu’nun MÖ 1200 yıllarından hemen sonra yıkılmasıyla
Anadolu Tunç Çağı sona ermiştir. Bununla beraber, Hattuşa şehrinin arazı
yerleşim tarihi bitmemiş aksine devam etmiştir. Erken Demir Çağı’ndaki yeni
yerleşme Frig etkilerini yansıtan bir taşra kasabasına dönüşmüş ve büyüyüp
genişlemeye ancak MÖ 8.yüzyılda başlayabilmiştir. Bu bölgeye yerleşim Pers
döneminde de devam etmiş, Helenistik, Galat, Roma ve Bizans’a ait yerleşim
izleri de bulunmuştur.
Yazlıkaya Tapınağı
Hattuşa şehrinin en büyük ve etkileyici kırsal mekanı olarak görülen
Yazılıkaya Tapınağı şehrin dışında, yüksek kayalar arasına saklanmıştır.
Tapınakta 90’dan fazla tanrı, tanrıça, hayvan ve hayal ürünü yaratıkların
işlemesini görürüz.
Tanrı ve tanrıça dizileri, imparatorluk panteonunun baş tanrıları olan
fırtına tanrısı ve güneş tanrıçasının maiyetini oluşturmaktaydı. Bundan dolayı
da Yazılıkaya Tapınağı ¨Yeni yıl şenlikleri evi¨ olarak da tanımlanmaktadır.
Hitit kült (dini tören) metinlerine göre de yeni yıl ve ilkbahar törenlerinde
bir araya gelen tüm tanrılar Fırtına Tanrısı Evi’nde toplanmaktaydılar.
Bu şenliklerde kentin diğer tapınaklarından tanrı heykellerin törensel bir alay
ile Yazlıkaya’ya taşındığı düşünülmektedir.
Yazlıkaya A Odası’nda kayaya işlenmiş kabartma figürlerinin özel bir
düzeni ve tertibi bulunmaktadır. Sol tarafta bulunan kayaların ikisi dışında
yalnız tanrılar, sağ tarafında ise yalnız tanrıçalar belirtilmiştir. Ana bölümde
fırtına tanrısı ile eşi güneş tanrıçası ve ortak çocuklarının karşılaşması
tasvir edilmiştir. Ana bölümün
karşısındaki duvarda daha büyük boyutlarda büyük Kral IV. Tuthaliya
işlenmiştir. Kral, güneş tanrısının törensel kıyafetiyle, elinde egemenlik
sembolü olan ucu kıvrık asa tutar durumda, iki tepe üzerinde tasvir edilmiştir.
Bu kutsal alanın bu kral tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır.
B Odası’ndaki kabartmalar ise ana odadaki gibi kuşaklar halinde
değildir. Yan duvarlara dört bağımsız figür işlenmiştir. A Odası’nın girişine
resmedilmiş tanrılar geçidinde de resmedilen on iki tanrı ve Kılıç Tanrısı
Nergal’in öbür dünya ile ilişki kurabilen yeraltı tanrıları anlamında olduğu
varsayılmaktadır. Büyük Kral IV. Tuthaliya’nın koruyucu tanrısı olarak bilinen
Şarruma ise krala sarılmış bir şekilde, ona yol gösteren bir durumda betimlenmiştir.
Büyük Kral IV. Tuthaliya’nın isminin de hiyeroglif yazıyla belirtildiği
görülmektedir.
Yorumlar
Yorum Gönder