Asur İmparatorluğu

Asur, Mezopotamya'nın kuzey kısmında, günümüzde Musul yöresinde, Dicle Nehri’ne bakan bir plato üzerinde kurulmuş bir antik kenttir. Bölgedeki arkeolojik kazılar, MÖ 3. bin başlarında burada bir yerleşim olduğunu göstermektedir. Ancak yayılma alanı ve diğer nitelikleri hakkında kesin bilgilere ulaşılamamıştır. Bugüne kadar tespit edilen yapı kalıntıları, antik Mezopotamya’da yapıldığı gibi, eski yapıların üstüne aynı tarzda inşa edilmiş olan bir İştar tapınağı altında kalmış temellerdir.[1] Asur, Kalah ve Ninova kentleri Asur'un başlıca kentleriydi.

Tarih
Bir hükümdarlık olarak Asur tarihi üç ayrı dönemde, imparatorluk olarak var olmuştur. Bu imparatorluklar, MÖ 2. binyılın ilk yarısı Eski Asur İmparatorluğu, MÖ 2. binyılın ikinci yarısı Orta Asur İmparatorluğu ve MÖ 1000 – 612 Yeni Asur İmparatorluğu. Eski Asur İmparatorluğu Akadlı Iluşuma tarafından kurulmuş, daha sonra Babil hükümdarı Hammurabi’nin çağdaşı olan Amurru I. Şamşi-Adad ile devam etmiştir. Eski Asur, I. Şamşi-Adad’ın hükümranlık döneminde Bereketli Hilal’de hakimiyet alanı en geniş ve en güçlü devlet haline gelmiştir. Anadolu’ya yönelen ticari girişimlerin canlandırdığı ekonomik durum, bu gelişmede belirleyici olmuştur.[2]

Asur’un yükselişinde, kral İluşuma ve oğlu Erişum (MÖ 1939 – 1900) zamanlarında, bu iki kralın ticaret konusundaki politikaları büyük rol oynamıştır. İluşuma Güney Mezopotamya’dan gelen tüccara bir takım imtiyazlar tanımış, onları bu şekilde Asur’a çekmeyi başarmıştır. Aynı zamanda doğu ile yapılan kalay ticaretini de kontrol altına almayı başarmıştır. Böylece Güney Mezopotamyalı tüccar Asur’a gelip daha ucuz fiyattan kalay alabilmekte, çoğunluğu Basra Körzesi üzerinden gelen bakırı satabilmekteydi. Güneyden gelen üç kervan yolu olduğu anlaşılmaktadır, Ur – Nippur – Asur, Dicle üzerinden ve Elam – Dicle doğusundaki Der – Asur yolları. İluşuma’nın oğlu Erişum ise gümüş, altın, bakır, kalay, arpa ve yün ticaretini vergiden muaf tutarak bu ticareti büyük ölçüde Asur üzerine çekmiştir.[3] Asur’un ticari yönden sağladığı bu gelişme, söz konusu iki kralın hükümdarlık döneminin sahip olduğu avantaj önemlidir. Dönem bir yandan III. Ur Hanedanlığı’nın yıkıldığı dönemdir. Diğer yandan ise MÖ 2. binyıl başlarından itibaren Anadolu’da yaşanan gelişmeler bakımından önem taşır. Anadolu’da bu dönemde küçük köy toplulukları yerine yerel hükümdarların idaresindeki kentlerin gelişmeye başladığı görülmektedir. Bu kentler gelişen işbölümü ve artan nüfuslarıyla önemli birer pazar haline gelmiştir. Kısa sürede Asur, konumunun da sağladığı avantajla diğer kentlerden çok daha önemli ve zengin bir kent haline geldi. Bu denli hızlı gelişmede, başta Kaneş olmak üzere Anadolu’da yerel hükümdarların izniyle ve onlara vergi ödeyerek yapılan ticaretin payı büyüktür. Kaneş’deki Asurlu tüccarlar birkaç kuşak içinde antik çağların milyonerleri sayılabilecek kadar zenginleştiler. Üstelik Anadolu’yla olan ticaret bu tüccarlarla sınırlı kalmadığı, Anadolu’da yapılan kazılarda bulunan kil tabletlerden anlaşılmaktadır. Asur iş çevreleri, son derece gelişkin, bir o kadar da karmaşık, özgün bir finans düzeni oluşturmuşlardı. Anadolu ile ticarette kullanılan sermayenin bir kısmı, bu ticaretin dışındaki bazı yatırımcılar tarafından, karın sözleşmeyle belirlenmiş bir bölümü karşılığında sağlanan uzun vadeli yatırımlarla finanse etmekteydi. Ticaretle Asur’a akan kazanç, kentin imarı yanında büyümesini ve zenginleşmesini sağlamıştır.[1][4]

Asur krallığın merkezi oldu ve Asurlular MÖ 19. yüzyılda kurdukları devleti giderek genişlettiler. MÖ 1300'de Asur kralı I. Salamanasar, Kalde ve Asur ülkelerini birleştirdi. Sonra bir ara Hititler'in egemenliğine giren Asurlular MÖ 14. yüzyıl ortalarına doğru yeniden egemenlik elde ettiler. Kral I. Tiglat-Pileser zamanında (MÖ 1100) Karadeniz ve Akdeniz'e kadar sınırlarını genişlettiler.

Kral 2. Sargon iki kez Babil'i ele geçirdi. Suriye ve Mısır'ı yendi. Asur devleti, Asurbanipal (MÖ 668-626) en parlak dönemini yaşadı. Nil Nehri ile Basra Körfezi arasındaki tüm ülkeleri egemenlik altına aldı. Fakat bu dönem uzun sürmedi. Asur devleti, Medler'in saldırısı sonunda yenilerek ortadan kalktı (MÖ 612).

Uygarlık
Asurlular, Aslen Kuzey Irak'ta, Dicle kıyısında bulunan Aşur/Asur (Qalat Şarqat) şehri ve çevresinde yaşayan bir Sami toplulukken özellikle MÖ 2000 sonrası doğu-batı arası global ticaretten faydalanarak gelişmiş ve topraklarını genişleterek ülkelerini bir imparatorluğa dönüştürmüş eskiçağ halkı. Başkentleri Ninova'dır. Mutlak monarşi ile yönetilmişlerdir.

İlkçağda, Ortadoğu'nun en büyük imparatorluklarından birinin merkezi olmuştur. MÖ 2. binyıl'ın başından itibaren özellikle Anadolu'da koloniler kurmuş, Anadolu'ya yazıyı taşımışlardır. Asur ülkesi, önceleri Babil'e, MÖ 2. binyılın büyük bölümü boyunca Mitannilere bağımlı kalsalar da MÖ 14. yüzyılda bağımsızlıklarını kazanmış ve Fırat'a kadar topraklarını genişleterek buralara yerleşmişlerdir. Daha sonra Mezopotamya'da, Anadolu'nun güneydoğusunda, zaman zaman da Suriye'nin kuzeyinde büyük güç kazanmışlardır

Yıkılış
I. Tukulti-Ninurta'nın ölümünden (MÖ 1208) sonra gerileme dönemine girdi. MÖ 11. yüzyılda I. Tiglat-Pileser zamanında kısa süre yeniden eski gücüne kavuştuysa da, bunu izleyen dönemde hem Asur Krallığı, hem de düşmanları, yarı göçebe Aramilerin akınlarıyla yıprandı. MÖ 9. yüzyılda Asur kralları sınırlarını yeniden genişletmeye başladılar; MÖ 8. yüzyılın ortasından MÖ 7. yüzyılın sonuna değin III. Tukultī-Apil-Ešarra (III. Tiglath-Pileser), II. Šarru-Kinu (II. Şarrum-Ken, II. Sargon) ve Sin-Ahhe-Eriba (Sinahherib) gibi güçlü kralların önderliğinde Basra Körfezinden Mısır'a kadar uzanan toprakları egemenlikleri altında birleştirerek günümüzde Yeni Asur İmparatorluğu olarak adlandırılan bir imparatorluk kurdular.

Son büyük Asur kralı, Aššur-Bāni-Apli (Aššurbanipal)'di. Aššur-Bāni-Apli (Aššurbanipal) (Aššurbanapal, Ailein Halefi - Son Büyük Asur Kralı), Elam'ı ele geçerek buranın halkını yok etmiştir.

Bu dönemde sanatta büyük bir gelişme olduğu bilinmekteyse de, hükümdarlığın son yılları ve MÖ 627'deki ölümünü izleyen dönemin olayları karanlıkta kalmıştır. Asur Krallığı MÖ 612-609'da Keldaniler'in ve Medler'in ortak saldırılarıyla yıkıldı.

İmparatorluğun çökmesiyle birlikte Asur halkı da tarihi kayıtlardan silinir. Son olarak Harran ve çevresinde yaşadıkları bilinmekle birlikte kayıtlarda yeralmasa da eski imparatorluk topraklarında daha sonraki yüzyıllarda da yaşamlarını sürdürdükleri ve zamanla bölgenin diğer halkları içinde eriyip gittikleri aşikardır.

Zalimlikleri ve savaştaki atılganlıklarıyla tanınan Asurlular, anıtsal yapılar da bıraktılar. Ninive, Asur, Kalah (Nimrud), Dur Şarrukin (Horsâbad) ve başka yerlerde bulunan kalıntılar, Asurların mimarîdeki ustalığını göstermektedir. MÖ 612'de Med Babil kuvvetleri tarafından Asur Devleti'ne son verilmiştir.

Günümüzde bazı Süryani toplulukları Asurluların soyundan geldiklerini iddia etmektedirler.

Kaynakça
1^ a b Joshua J. Mark,
2^ Arzu Ötümlü, sh.: 38
3^ Amelie Kuhrt, sh.: 112, 113
4^ Sırrı Tiryaki, sh.: 126

Yararlanılan kaynaklar
Sırrı Tiryaki, “Asur-Urartu İlişkilerinde Yerel Beylikler ve Onların Rolü”
Amelie Kuhrt, “Eski Çağ’da Yakındoğu” Cilt 1 Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları – Şubat 2017
Hakan Erol, “Eski Asur Şehir Devletlerinde Ticari Tekelleşme Politikası”
Arzu Ötümlü, “Tarihten Günümüze Kadar Bereketli Hilal’de Sosyo-Ekonomik Yapı”
Joshua J. Mark, “Ashur”
Wikipedia

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gaziura antik kenti - Tokat, Turhal

Kastabara antik kenti - Fethiye, Muğla

Likya Uygarlığı Antik Kentleri - Antalya & Muğla