Kedrai / Cedrea antik kenti - Gökova körfezi, Sedre adası

Kedrai, (Kedreai, Kedreiai, Sedir Adası) Keramos Körfezi (sinus ceramicus)’nin (günümüzde Gökova) doğu kıyısındaki Sedir (Sedre) Adası üzerindedir. Kedrai’nin en büyük özelliğinin kumları olduğuna işaret etmek gerekir. Bunlar aslında kum olmayıp çökelmiş deniz kabuklarının kimyasal bir reaksiyon geçirmesinden sonra oluşmuştur ve dünyanın 1-2 yerinde daha vardır. Sıcak denizlerin sığ tabanında Kalsyum Karbonatla doygun sularda, kıyı yakınındaki çalkantılı kuşakta gelişim gösterirler. Bunlar bir dolu tanesi gibi kat kat sarılmış kabuklar şeklindedirler, zar inceliğindeki her kabuk, çok sayıda iğne benzeri kalsit (aragonit) kristalinin yan yana dizilmesiyle oluşmuştur.

Kedrai sözcüğünün Luwi dilinden geldiği sanılmaktadır. Büyük olasılıkla da Hellen dilinde değişerek “Kadra halkının kenti” anlamında Kedrai veya Kadrai olmuştur. Ksenephon’un  “yarı Yunanlı yarı Barbar” diye halkını tarif ettiği bu kentin tarihçesi ve kuruluşu ile ilgili bilgiler sınırlıdır.

Burada yüzyıllar önce bulunduğu söylenen sedir ağaçları nedeniyle, ada o zamandan beri bu isimle bilinir. Kedrai Antik Kenti Sedir Adasının üzerinde bulunuyor.

Kedrai, Keramos Körfezi (sinus ceramicus)'nin (günümüzde Gökova) doğu kıyısındaki Sedir (Sedre) Adası üzerindedir. Kedrai'nin en büyük özelliğinin kumları olduğuna işaret etmek gerekir. Bunlar aslında kum olmayıp çökelmiş deniz kabuklarının kimyasal bir reaksiyon geçirmesinden sonra oluşmuştur ve dünyanın 1-2 yerinde daha vardır. Sıcak denizlerin sığ tabanında Kalsyum Karbonatla doygun sularda, kıyı yakınındaki çalkantılı kuşakta gelişim gösterirler. Bunlar bir dolu tanesi gibi kat kat sarılmış kabuklar şeklindedirler, zar inceliğindeki her kabuk, çok sayıda iğne benzeri kalsit (aragonit) kristalinin yan yana dizilmesiyle oluşmuştur.Kalsiyum bikarbonatlı tatlı yeraltı suyu içinde eriyik halde bulunan ve kireç taşının çözülmesinde rol oynayan karbondioksitin dalga çalkantısı sırasında gaz haline geçip ortamı terk etmesiyle tabanda karbonat çökelmesi gerçekleşir. Su içindeki iğnecikler şeklinde gelişen aragonit kristalleri, kum tanesi üzerine sarılır. Sürtünmeler bu maddeleri cilâlı bir hale koyar. İşte sedir adasının en büyük özelliği olan kuma benzemeyen ,harikulade güzel bu minik bilyelerin meydana gelişi böyledir. Bundan on yıl öncesine kadar bütün sahili hatta içerideki antik yerleşime kadar ulaşan bu nefis oluşum bugün sadece denizin içinde görülebiliyor. Ne yazık ki o bembeyaz köpük gibi sahil bugün toprak haline gelmiş bulunuyor.Kedrai sözcüğünün Luwi dilinden geldiği sanılmaktadır. Büyük olasılıkla da Hellen dilinde değişerek "Kadra halkının kenti" anlamında Kedrai veya Kadrai olmuştur. Ksenephon'un  "yarı Yunanlı yarı Barbar" diye halkını tarif ettiği bu kentin tarihçesi ve kuruluşu ile ilgili bilgiler sınırlıdır.Miletos'lu Hekataios M.Ö.VI.yüzyılda buradaki yerleşimden bahseder. Kent M.Ö.404-428 de Karia birliğine katılmış sonra Attika Delos Deniz birliğine dahil olarak yıllık 3000 drahmi aidat vermiş, M.Ö. 439'da bu aidat 2000'e düşmüştür. Xenophon M.Ö.405-406 da Atina-Sparta savaşında Spartalı kumandan Lysandros Kedrai'yi kuşatmış, Atinalıların yanında yer alan kenti ele geçirmiştir. Halkını da cezalandırmak için esir pazarında satmıştır. Bu olaydan sonra Kedrai eski parlak günlerine bir daha kavuşamamıştır.Xenephon zamanında şehrin eski sakinlerinden başka bir miktar da Karyalı varmış. Kent M.Ö.II.yüzyılda Rodos egemenliğine girer bu durum dini inançta bir değişime neden olur. M.Ö.II-I.yüzyılda iki önemli kült olan Apollon Pythios ve Apollon Kedrieus kültü aynı rahip tarafından idare ediliyordu. M.Ö.170den sonra Rodos peraiasından önemli bir zat aynı zamanda iki kültü birden idare etti. Roma egemenliğindeki Kedrai İmparator Vespasianus'a şükranlarının bir ifadesi olarak bir şeref payesi de vermişlerdir.Kedrai'den günümüze Kent surları, Apollon Mabedi, Tiyatro, Agora ve nekropol alanı gelebilmiştir. Bunlardan kent surları, adanın doğusundan başlayarak hemen hemen bütün kıyıyı çevirmektedir. Dikdörtgen prizma şeklindeki sur taşları oldukça iyi durumdadır. Surlar kare planlı burçlarla takviye edilmiştir. Bunlardan adanın güney tarafında dört kademelik bir kaideye oturan Helenistik devrin en güzel işliğini yansıtan anıtsal bir burç, itinalı işçiliği ile diğerlerinden ayrılır. Surların hepsi aynı devirde yapılmış değildir.Kentin doğusunda, teras duvarlarıyla desteklenen platform üzerindeki Apollon mabedi Dor üslubunda olduğu günümüze iyi durumda gelen temel kalıntıları ile etrafa dağılmış mimari parçalardan anlaşılmaktadır. Bu tapınak bir çevre duvarı ile çevrilen kutsal bir sahanın ortasında yer almaktadır. Bu kutsal sahanın giriş kapılarının eşikleri ve sögelerinin yanında bir takım kaideler de görülmektedir. Kitabeler okunamayacak kadar çok tahrip görmüştür. Silindir biçiminde , iki tanesinin üzerinde girlantlar olan bir tanesinde ise bir yılan kabartması olan 3 adet sunağın izleri görülmektedir. Yılan, mitolojiye göre Apollon ile ilgili bir hayvandır. Buna dayanarak bu mabedin Apollon Kadrieus (Apollon Pythos)'a ithaf edilmiş olduğunu söylenebilir. Erken Bizans döneminde ise mabedin üzerine bazilika plânında bir kilise yapılmıştır. Bu dönemden kalma İsa monogramı ile haç ihtiva eden parçaları görmekteyiz.Adanın doğusundaki yamaçta günümüze oldukça sağlam gelen tiyatro vardır. Bu binada da diğerlerinde olduğu gibi kalker taşı kullanılmıştır. Cavea kısmı ve oturma kademeleri oldukça iyi durumdadır. Plânı yarım daireden epeyce büyük olan bir at nalı şeklindedir. Burada dikkati çeken husus küçük bir şehir için oldukça büyük olmasıdır. Bundan da burada zaman zaman tertip olunan oyunlara civardan çok sayıda seyirci geldiğini düşünebiliriz. Simetrik olmayan parados duvarları çok itinalı bir işçilikle yapılmıştır. Skene ise tamamen toprak altında kalmıştır.Agora'nın sahilde olması muhtemeldir; zira burada iyi bir taş işçiliği ile işlenmiş postamentler, İon tarzı sütun kaideleri gibi parçalara rastlanmaktadır. Bir de burada itinalı bir işçilikle yapılmış M.Ö. IV.yüzyıla ait olması muhtemel bir duvar parçası da mevcuttur.Kentin nekropolü adanın karşısındaki anakara üzerindedir. Bunların büyük çoğunluğunu lahitler teşkil eder . Bunun yanı sıra çukurlar ve mezar odaları da görülmektedir

Miletos’lu Hekataios M.Ö.VI.yüzyılda buradaki yerleşimden bahseder. Kent M.Ö.404-428 de Karia birliğine katılmış sonra Attika Delos Deniz birliğine dahil olarak yıllık 3000 drahmi aidat vermiş, M.Ö. 439′da bu aidat 2000′e düşmüştür. Xenophon M.Ö.405-406 da Atina-Sparta savaşında Spartalı kumandan Lysandros Kedrai’yi kuşatmış, Atinalıların yanında yer alan kenti ele geçirmiştir. Halkını da cezalandırmak için esir pazarında satmıştır. Bu olaydan sonra Kedrai eski parlak günlerine bir daha kavuşamamıştır.

Xenephon zamanında şehrin eski sakinlerinden başka bir miktar da Karyalı varmış. Kent M.Ö.II.yüzyılda Rodos egemenliğine girer bu durum dini inançta bir değişime neden olur. M.Ö.II-I.yüzyılda iki önemli kült olan Apollon Pythios ve Apollon Kedrieus kültü aynı rahip tarafından idare ediliyordu. M.Ö.170’den sonra Rodos peraiasından önemli bir zat aynı zamanda iki kültü birden idare etti. Roma egemenliğindeki Kedrai İmparator Vespasianus’a şükranlarının bir ifadesi olarak bir şeref payesi de vermişlerdir.

Kedrai’den günümüze Kent surları, Apollon Mabedi, Tiyatro, Agora ve nekropol alanı gelebilmiştir. Bunlardan kent surları, adanın doğusundan başlayarak hemen hemen bütün kıyıyı çevirmektedir. Dikdörtgen prizma şeklindeki sur taşları oldukça iyi durumdadır. Surlar kare planlı burçlarla takviye edilmiştir. Bunlardan adanın güney tarafında dört kademelik bir kaideye oturan Helenistik devrin en güzel işliğini yansıtan anıtsal bir burç, itinalı işçiliği ile diğerlerinden ayrılır. Surların hepsi aynı devirde yapılmış değildir.

Kedrai’de ilk  yerleşimi  İ.Ö. 6. yüzyılda Dor’lar kurmuştur.  Daha sonra Helen, Roma ve Bizans döneminde varlığını sürdüren şehrin yerleşimi adanın doğusundaki küçük bir tepenin üzerindedir. Şehrin batı kısmında ise hiç yerleşim yoktur. Antik zamanlarda   Datça ve Bozburun yarımadasını kara ve deniz ticari yolları üzerinde bulunması nedeniyle Karya bölgesinin en önemli şehirlerinden birisi olmasını sağlamış. 

Kentin doğusunda, teras duvarlarıyla desteklenen platform üzerindeki Apollon mabedi Dor üslubunda olduğu günümüze iyi durumda gelen temel kalıntıları ile etrafa dağılmış mimari parçalardan anlaşılmaktadır. Bu tapınak bir çevre duvarı ile çevrilen kutsal bir sahanın ortasında yer almaktadır. Bu kutsal sahanın giriş kapılarının eşikleri ve sögelerinin yanında bir takım kaideler de görülmektedir. Kitabeler okunamayacak kadar çok tahrip görmüştür. Silindir biçiminde , iki tanesinin üzerinde girlantlar olan bir tanesinde ise bir yılan kabartması olan 3 adet sunağın izleri görülmektedir. Yılan, mitolojiye göre Apollon ile ilgili bir hayvandır. Buna dayanarak bu mabedin Apollon Kadrieus (Apollon Pythos)’a ithaf edilmiş olduğunu söylenebilir. Erken Bizans döneminde ise mabedin üzerine bazilika plânında bir kilise yapılmıştır. Bu dönemden kalma İsa monogramı ile haç ihtiva eden parçaları görmekteyiz.

Adanın doğusundaki yamaçta günümüze oldukça sağlam gelen tiyatro vardır. Bu binada da diğerlerinde olduğu gibi kalker taşı kullanılmıştır. Cavea kısmı ve oturma kademeleri oldukça iyi durumdadır. Plânı yarım daireden epeyce büyük olan bir at nalı şeklindedir. Burada dikkati çeken husus küçük bir şehir için oldukça büyük olmasıdır. Bundan da burada zaman zaman tertip olunan oyunlara civardan çok sayıda seyirci geldiğini düşünebiliriz. Simetrik olmayan parados duvarları çok itinalı bir işçilikle yapılmıştır. Skene ise tamamen toprak altında kalmıştır.

Agora’nın sahilde olması muhtemeldir; zira burada iyi bir taş işçiliği ile işlenmiş postamentler, İon tarzı sütun kaideleri gibi parçalara rastlanmaktadır. Bir de burada itinalı bir işçilikle yapılmış M.Ö. IV.yüzyıla ait olması muhtemel bir duvar parçası da mevcuttur.

Kentin nekropolü adanın karşısındaki anakara üzerindedir. Bunların büyük çoğunluğunu lahitler teşkil eder . Bunun yanı sıra çukurlar ve mezar odaları da görülmektedir.

Adayı gezerken Helenistik ve Roma dönemlerine ait, antik tiyatro, agora, antik liman, bina, sur, sarnıç ve kutsal alan kalıntıları, önemli kişilere ait olduğu düşünülen süslü lahitler görülebilir. Kalıntılar adanın Bizans döneminde kısa bir süre için  önem kazanarak  dinsel bir merkez olduğunu  gösteriyor. Yerleşimin doğu tarafında bulunan büyük bir limana ait kalıntılar,o dönemdeki,ticari faaliyetlerin yoğunluğu hakkında fikir veriyor.

Geniş bir alanı kaplayan ticari agora,avlu etrafında yan yana sıralanan dükkanlardan oluşuyordu. Bu yapılarda Roma, Helen ve Bizans dönemine ait duvar kalıntılarını bir arada görmek mümkün. Ada üzerinde iki kilise ve bir çok şapel yer alıyor. Bu kiliselerin en büyük olanı  adanın batı kısmında yer alan büyük bazilikadır.

Helenistik döneme ait olan en büyük kalıntı ise şehri çevreleyen surlardır. Adanın  dikkat çekici yapılarından biriside  2500 kişi alabilen tiyatrosudur. Tiyatronun sahne binası büyük ölçüde tahrip olmasına rağmen oturma yerleri belirgin, çoğu yerde de düzgün olarak günümüze kadar ulaşmış.
Küçük bir şehir olmasına rağmen tiyatrosunun  büyük olduğu görülüyor. Zaman zaman burada  tertip edilen oyunlara civardan çok seyirci geldiği düşündürüyor. Şehrin nekroplu adanın karşısındaki ana karanın üzerindedir.

Sahil kısmında pek çok İon tarzı sütun kaidesinin bulunması resmi agoranın sahilde olduğunu gösteriyor. Kentin doğusundaki düzgün  taş duvarlar temel kalıntıları ve etrafa dağılmış olan taş bulgular Apollon Tapınağının yerini işaret ediyor. Tapınak ,çevresi surlarla çevrili kutsal bir alanın ortasında kalmış. Günümüzde  kapıları kısmen fark edilmekte. Bu bölgedeki bir taşın üzerinde  yılan kabartması motifi görülüyor.  Yılan mitolojiye göre Apollon ile ilgili bir hayvandır. Buna dayanarak tapınağın Apollon için yapıldığı düşünülüyor.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gaziura antik kenti - Tokat, Turhal

Kastabara antik kenti - Fethiye, Muğla

Likya Uygarlığı Antik Kentleri - Antalya & Muğla